Summary
The purpose of vaccination is firstly to protect individuals from infectious diseases and secondly to control, eliminate, and if possible, eradicate diseases. Vaccination is the most effective, safe and economic healthcare intervention. Chickenpox is known as a self-limited disease usually occurring in childhood. However, it may cause serious complications and mortality with increasing age. The most common complications are secondary bacterial infections, pneumonia, arthritis, osteomyelitis, cerebellar ataxia, meningitis, meningoencephalitis, and vasculopathy. Since 1995, varicella vaccination has been recommended for routine use in the United States of America (USA), and a dramatic decrease (approximately 75%) in the incidence of the disease was detected. A reduction in hospitalizations by 75-80% was also reported. Varicella-related deaths decreased by 75-92% in children and by 74% in adults. Although varicella vaccination has been included in childhood vaccination programs in Australia, Canada, Germany, Greece, Qatar, Republic of Korea, Saudi Arabia, Taiwan, USA, Uruguay, and Lithuania, and in some parts of Italy and Spain, it has not yet been included in the childhood vaccination program in our country. In this report, views about inclusion of the varicella vaccination into the national childhood vaccination program are discussed together with various seroepidemiologic data and a cost analysis.
Introduction
Yeni aşıların ülke aşı programına girebilmesi için;
• Etkenin neden olduğu hastalık yükünün ve maliyet etkinliğinin nesnel kriterlerle belirlenmesi,
• Aşı gözlem çalışmalarının yapılması,
• Sürdürülebilir kaynakların sağlanması,
• Yeterli miktarda ve ucuz aşının sağlanması,
• Aşı kullanımı için ulusal/uluslararası genel onayın olması gerekir[2].
KLİNİK BULGULAR ve KOMPLİKASYONLAR
Varisella zoster virüsü (VZV), suçiçeği ve zona (herpes zoster) denen hastalığın etkenidir. Bilinen en bulaşıcı hastalıklardan birisinin etkeni olan VZV, enfekte kişiden duyarlı kişiye hava, damlacık ve direkt temas yoluyla bulaşmaktadır. Hastalık hava yolu ve temasla bulaştığı için özellikle kreş ve okul hayatının ilk yıllarında daha sık görülmektedir. Hastalığın geçirilmesiyle koruyucu immünite gelişmektedir. Ancak seyrek olmakla birlikte ikinci kez suçiçeği geçirilebileceği de bilinmelidir. Literatürde özellikle immün sistemin baskılanması veya yetersizliğinde ikinci atağın görülme riskinin daha yüksek olduğu belirtilmektedir[3]. Suçiçeği enfeksiyonları, sonrasında immün hafıza (memory), helper (yardımcı) ve sitotoksik aktivite gösteren T hücreleriyle olmaktadır. Örneğin; agamaglobulinemisi olan çocuklarda suçiçeği normal çocuklara göre daha ağır bir klinikle seyretmezken, hücresel immünitenin etkilendiği konjenital immünyetmezlik sendromlarında mortalitesi oldukça yüksektir[3, 4].
Zona ile suçiçeği arasındaki ilişki, 1870'li yıllarda Von Bokay'ın zona ile temas edenlerde suçiçeği gelişimine dikkat çekmesiyle gündeme gelmiştir. Uzun süreli izlemlerin gerçekleştirildiği çalışmalar suçiçeği geçirenlerin %15'inin hayatlarının bir döneminde zona geçireceklerini göstermektedir[5, 6]. Zona insidansının yaşla birlikte arttığı bilinmektedir, özellikle 50 yaşından sonra insidansta artış daha belirgindir. Yaşla birlikte artış, suçiçeği virüsüne karşı azalan hücresel immünite nedeniyle olmaktadır[7, 8]. Zona sırasında viremi gerçekleşmediği için solunum yoluyla virüsün yayılımı söz konusu değildir. Ancak deri lezyonlarında virüs bulunduğu için, veziküllerle temas eden öncesinde hastalığı geçirmemiş veya aşılanmamış duyarlı kişilerde suçiçeği enfeksiyonu ortaya çıkabilmektedir. Vireminin sonlandırılmasında ve deri lezyonlarının sınırlandırılmasında esas rolü hücresel immünite oynar.
Suçiçeği klinik seyri içerisinde 7-10 günlük sürede kendi kendine düzelir ancak özellikle artan yaşla birlikte daha sık oranda görülen komplikasyonları ciddi morbidite ve hatta mortaliteye neden olabilir. Sağlıklı kişilerde en sık karşılaşılan sorun ikincil bakteriyel enfeksiyonlardır. Staphylococcus aureus ve Streptococcus pyogenes'in etken olduğu bu enfeksiyonlar uygun tedavilere rağmen skar gelişimine neden olabilir. Diğer ikincil bakteriyel enfeksiyonların başında selülitler gelmektedir, daha nadiren lenfadenitler ve deri altı apseleri de gelişebilir. Ayrıca, suçiçeği lezyonundan giren bakteriyel patojenler hematojen yayılım yaparak, stafilokokal veya streptokokal pnömoni, artrit veya osteomiyelit gelişimine neden olabilmektedir. Geniş bir yelpazede yer alan nörolojik komplikasyonlar ansefalitten serebellar ataksiye kadar uzanmaktadır. Nörolojik komplikasyonlar özellikle beş yaş altında ve 20 yaş üzerinde daha sık görülmektedir[3, 9]. 2006-2010 yılları arasında ülkemizde suçiçeği ve suçiçeğine bağlı komplikasyonlar nedeniyle hastanede yatırılarak izlenen 63 çocuk hasta üzerinde yapılan bir çalışmada, olguların %43’ünün 0-1 yaş grubunda, %84’ünün ise okul öncesi dönemde olduğu görülmüş olup hiçbirinde bağışıklık yetmezliği ve malignite tespit edilmemiştir. Bu araştırma sonucunda en sık komplikasyon solunum sistemi tutulumu olup, bunu ikincil bakteriyel cilt enfeksiyonları ve nörolojik tutulum izlemiştir. Yine aynı çalışmada yatış günü ortancası yedi gün (1-32 gün), ortanca antiviral tedavi (asiklovir) kullanım süresi altı gün (1-14 gün), ortanca antibiyotik tedavi süresi ise yedi gün (0-20 gün) olarak bulunmuştur. Olguların fatura maliyetleri değerlendirildiğinde hasta gün maliyeti 75.32 TL (48.59-58.38 dolar) olarak bulunmuştur. Yatış gün sayısı, antibiyotik ve asiklovir kullanımıyla fatura maliyeti arasında anlamlı fark saptanmıştır[10].
AŞI
Suçiçeği aşısı ilk defa Japonya’da 1974 yılında Takahashi ve arkadaşları tarafından geliştirilmiştir. Aşı suşu suçiçeği geçirmekte olan Oka isminde bir çocuktan elde edilmiş ve bu nedenle Oka suşu olarak isimlendirilmiştir. Sağlıklı çocuklar için aşı ise Japonya’da 1986 yılında, Kore’de 1988 yılında, Amerika Birleşik Devletleri (ABD), İsveç ve Almanya’da 1995 yılında lisans almıştır. Suçiçeği aşısı canlı aşıdır, kızamıkkızamıkçık- kabakulak (KKK) aşısı gibi eser miktarda neomisin ve jelatin içerir. KKK ve suçiçeği aşısının kombine formunun kullanımı (KKKV, ProQuad) 2005 yılı Eylül ayında "Food and Drug Administration (FDA)" tarafından 12 ay-12 yaş çocuklarda onaylanmıştır[11].
AŞI KONTRENDİKASYONLARI
Diğer aşılarda olduğu gibi ağır ve orta derecede hastalığı olan kişilerde ateşli ve ateşsiz dönemde aşılama önerilmemektedir. Suçiçeği aşısı primer ya da edinsel immünyetmezlik, yüksek doz steroid kullanımı, gebelik, neomisin ya da jelatin allerjisinde kontrendikedir. Aşı sonrası salisilat verilmesinin Reye sendromuyla ilişkisi bilinmemektedir, ancak üretici firma aşıdan sonra en az altı hafta süreyle salisilat kullanılmamasını önermektedir[11].
AŞI ve İMMÜNGLOBULİN UYGULANIMI
İmmünglobulin verilmiş olan hastada immünglobulinin aşıya karşı immün yanıtı azalttığını gösteren bir bilgi yoktur. Yine de diğer canlı aşılar gibi düşünülerek İntravenöz immünglobulin (IVIG), varisella zoster immünglobulini (VZIG), kan ürünleri (eritrosit transfüzyonları hariç) veya plazma transfüzyonları verilmesinin üzerinden beş ay geçene kadar aşı yapılmamalıdır. RSV-IVIG verilen bebekler son dozdan dokuz ay geçene kadar aşılanmamalıdır. Eğer mümkünse, aşıdan sonraki üç hafta içinde immünglobulin verilmemelidir. Bunların dışında aşıdan önce immünglobulin verilmişse aşı beş ay sonra tekrarlanmalı veya aşıdan altı ay sonra serolojik yanıta bakılmalı ve seronegatif kişilere tekrar aşı yapılmalıdır[12].
AŞIYA BAĞLI GÖZLENEN YAN ETKİLER
Aşının yan etkisi çok azdır. Aşılanan çocukların %7’sinde, adölesanların %8’inde aşıdan sonraki bir ay içinde makülopapüler veya varisella benzeri bir döküntü görülebilir. Lezyonların sayısı genellikle 2-5 arasında, aşılanan bölge dahil herhangi bir lokalizasyonda olabilir. Bu yan etki daha çok 5-6 yaş arasındaki çocuklarda yani aslında doğal varisella enfeksiyonunun da daha sık olarak görüldüğü yaş grubu içinde bildirilmiştir. Çok nadir olguda bu lezyonlardan aşı virüsü izole edilmiştir. Aşıdan sonra çocukların %20’si, adölesan ve erişkinlerin %25-30’u enjeksiyon bölgesinde geçici ağrı, hassasiyet ve kızarıklıktan şikayet etmektedir. Daha önce varisella geçirmiş veya aşılanmış kişilerin tekrar aşılanması yan etki oranlarını artırmamaktadır.
Aşıdan sonra döküntü olsa bile bunun diğer kişilere hastalık bulaştırma riski %1’den azdır. Sadece lösemili ve aşılanmış çocuklarda böyle bir döküntü görülürse bu oran biraz daha yüksektir. Bu şekilde döküntüye maruz kalan ve sonra serokonversiyon saptanan temaslılarda hastalık asemptomatik veya çok hafif olarak geçmektedir ki bu da aşı suşunun bulaşmayla bile attenüasyonunu koruduğunu gösterir. Zoster benzeri hafif bir döküntü bir kısım sağlıklı çocukta aşıdan sonra bildirilmiştir. Bu olguların hiçbiri ağır değildir. Aşıdan sonra zoster riski doğal enfeksiyondan daha yüksek değildir. Zoster çocuklarda çok sık görülen bir hastalık değildir, ancak yapılan bir çalışmada aşıdan sonra zoster riski yedi yıl içinde 100.000 kişi-yıl içinde 18 olgu, aşılanmamış çocuklarda ise 77 olgu olarak bulunmuştur[12].
1995-1998 yılları arasında ABD Aşı Yan Etki Bildirim Sistemi (VAERS)'ne suçiçeği aşısına ilişkin toplam 6574 yan etki bildirilmiş olup, satılan 100.000 doz aşı için oran 67.5’tir. Bunların yaklaşık %4’ü ciddi yan etkidir ve bunlarının çoğunluğunun aşılamaya bağlı olduğu ispatlanamamıştır[13].
AŞININ ULUSAL AŞILAMA PROGRAMINA ALINMASINA İLİŞKİN DÜNYADAN GÖRÜŞLER
Suçiçeği enfeksiyonunun her ne kadar aşısı varsa da, küçük çocuklarda hastalığın genellikle hafif gidişli ve kendini sınırlaması nedeniyle, bu aşıyı erken çocukluk aşılama programına alan ülke sayısı azdır. Ancak, suçiçeğinin hafif bir hastalık olarak algılanması hatalıdır ve bu hastalığa ilişkin mortalite ve morbidite riskleri, hastalığın oluşturduğu yükü önemli ölçüde artırabilir. Yapılan çalışmalarda ABD (yaygın aşılama başlatılmadan önce), İngiltere, Galler ve Avustralya’da mortalitenin her 100.000 kişi-yıl için 0.030-0.048 olduğu öngörülmektedir. Bunun yanı sıra suçiçeği enfeksiyonu menenjit, ensefalit ve bakteriyel süperenfeksiyon gibi ciddi ve maliyeti yüksek komplikasyonlara da neden olabilir[14-17]. Ayrıca, çocuklarına bakmak için işinden izin alan ebeveynler nedeniyle de suçiçeğinin toplumsal maliyeti artmaktadır. Örneğin; Almanya’da suçiçeği hastalığının parasal yükü, 2003 yılı için 188 milyon avro olarak belirlenmiş ve bu giderin %82’sinden iş gücü kaybı yaratan ebeveynlerin sorumlu olduğu bildirilmiştir[18]. Bazı ülkelerde (ABD, Almanya ve Avustralya) bu rakamlar, bebeklerin suçiçeğine karşı aşılanmasını sağlamıştır.
VZV döngüsünün insanlardaki dinamiği ve aşılama ile etkileşimi tam olarak bilinmemektedir. Bu nedenle farklı yayınlarda birbirleriyle çelişen iki görüş dile getirilmektedir[14, 19, 20]:
1. Doğal tipte VZV ile karşılaşma (genellikle enfekte çocuklar aracılığıyla), VZV’ye karşı özgül bağışıklığı yeniden canlandırmaktadır; bunun aşılanma ile önlenmesi, olasılıkla daha geç yaşlarda herpes zoster insidansının artmasına yol açmasıdır.
2. Yaygın aşılama programları uygulandığında bile, aşılanmamış gruplarda VZV’nin subklinik reaktivasyonu, aşılanmamış kişileri herpes zostere karşı koruyacak bağışıklık için yeterli olacağı görüşüdür.
Bu iki görüşten herhangi birinin benimsenmesi, bebeklerde VZV aşılanmasına ilişkin maliyet etkinlik çalışmalarında farklı sonuçların elde edilmesine yol açmaktadır[14, 21]. 1998 yılında DSÖ, suçiçeğinin önemli halk sağlığı ve sosyoekonomik problem olduğu ülkelerde eğer aşılama ile yüksek kapsayıcılık oranı (%80-90) elde edilebilecekse ve ülke için ekonomikse çocukluk döneminde rutin suçiçeği aşılamasını önermektedir[22]. On yılı aşkın süredir suçiçeği aşılamasının rutin çocukluk dönemi aşılama programına alındığı ülkeler; Avustralya, Kanada, Almanya, Yunanistan, Katar, Kore Cumhuriyeti, Suudi Arabistan, Tayvan, ABD, Uruguay, İtalya’nın Sicilya bölgesi ve İspanya (Madrid Özerk Topluluğu)’dır[23]. DSÖ’nün bu önerisine rağmen Avrupa’da çoğu ülkede suçiçeği aşısı rutin aşılama programına alınmamıştır. Aşı, duyarlı adölesanlara ve yüksek risk gruplarına uygulanmaktadır. Avrupa ülkelerindeki suçiçeği aşılama endikasyonları Tablo 1’de özetlenmiştir[24]. Avrupa’da suçiçeği aşılamasının rutin aşılama programına alınmama nedenleri aşağıda belirtilmiştir[23, 24]:
Tablo 1: Avrupa ülkelerindeki suçiçeği aşılama endikasyonları
• Suçiçeğinin ciddi bir hastalık olarak nitelendirilmemesi,
• Suçiçeği aşılaması ile hastalığın, komplikasyonların daha çok görüldüğü ileri yaşlara kayabilme endişesi,
• Suçiçeği aşılaması ile herpes zoster olgularında artma olabileceği anlayışı,
• Toplumda suçiçeği aşılamasının yüksek kapsayıcılık oranına (%85) ulaşamama riski,
• Aşının maliyetinin yüksek olması,
• Çocukluk dönemi aşılama programlarının kalabalık olması.
Suçiçeği aşılaması 1995 yılından itibaren ABD’de 12 ay ve üzeri çocuklarda rutin aşılama programına alınmıştır. ABD’de 2000 yılında aşının kapsayıcılık oranı %84’lere eriştiğinde hastalığın görülme insidansında dramatik bir azalma (yaklaşık %75) tespit edilmiştir[25]. Ayrıca, hastaneye yatış oranlarında da %75- 80 azalma raporlanmıştır[25, 26]. Suçiçeği ile ilişkili ölüm oranlarında çocuklarda %75-92, erişkinlerde %74 azalma saptanmıştır[27].
"Centers for Disease Control and Prevention (CDC)"ın önerileri ve raporları doğrultusunda 2007 yılında "Morbidity and Mortality Weekly Report (MMWR)"de suçiçeği aşısı ile ilgili öneriler şu şekilde özetlenmiştir[28]:
• Suçiçeği aşısı rutin çocukluk dönemi aşılama programında ilk dozu 12-15. aylarda, ikinci dozu 4-6 yaş döneminde olmak üzere iki doz olarak önerilmektedir.
• Öncesinde tek doz aşılanmış çocuk, adölesan ve yetişkinlere ikinci yakalama dozu uygulanmalıdır.
• ≥ 13 yaş ve seronegatif olan tüm sağlıklı bireylere aşı önerilmektedir.
• Gebelerde prenatal değerlendirme yapılmalı ve suçiçeği serolojisi negatif olan gebelere postpartum aşılama yapılmalıdır.
• İnsan immünyetmezlik virüsü (HIV) infekte çocuklarda yaşa spesifik CD4+ T lenfosit oranı %15-24 ise, adölesan ve yetişkinlerde CD4+ T lenfosit sayısı ≥ 200 ise suçiçeği aşılaması önerilmektedir.
Akut lösemili olgular en az bir yıldır remisyonda, trombosit sayısı > 100.000/mm3, T lenfosit sayısı > 700/mm3 olduğunda suçiçeği aşılaması yapılabilir. Yüksek doz glukokortikoid (≥ 2 mg/kg/gün ya da ≥ 20 mg/gün) tedavisi alan olgulara da; tedavi süresi 14 gün ve üzerinde ise glukokortikoid kesildikten bir ay sonra aşı yapılması önerilir. Glukokortikoid tedavisini 14 günden kısa süre almış olan olgulara ilaç kesildikten iki hafta sonra suçiçeği aşısı yapılabilir[29].
AŞININ ULUSAL AŞILAMA PROGRAMINA ALINMASINA İLİŞKİN TÜRKİYE’DEN GÖRÜŞLER
Ülkemizde suçiçeği seroepidemiyolojisi ve neden olduğu mali yükü inceleyen çok merkezli iki çalışma bulunmaktadır. Bunlardan birincisi Kanra ve arkadaşları tarafından 2002 yılında Türkiye’de suçiçeği seroprevalansının belirlenmesi amacıyla yapılan bir çalışmadır. Bu çalışmada dokuz ilde (İstanbul, Ankara, İzmir, Adana, Diyarbakır, Samsun, Erzurum, Trabzon, Edirne) şehir merkezi ve kırsal alan olmak üzere 30 yaş altı bireylerden alınan toplam 4800 serum örneği incelenmiştir. Suçiçeği seroprevalansı %77.8 olarak bulunmuştur ve yaşla birlikte prevalansın arttığı tespit edilmiştir. Çalışma sonucunda; suçiçeği enfeksiyonunun tüm toplumu etkilediği ve ülkemizde suçiçeği aşılamasının çocukluk dönemi aşılama programına alınmasının yararlı olacağı bildirilmiştir[30]. Diğer çalışma ise 2008-2010 yılları arasında Türkiye’deki suçiçeği ile ilişkili hastaneye yatışların epidemiyolojik ve ekonomik etkilerinin incelendiği 27 sağlık merkezinden ve 14 ilden verilerin toplandığı bir çalışmadır (VARICOMP çalışması). Bu çalışmada iki yıl boyunca 824 çocuk incelenmiştir. Türkiye’deki 0-15 yaş grubu çocuklarda tahmin edilen suçiçeği ile ilişkili hastaneye yatış sıklığı 100.000 çocukta 5.29-6.89 olarak bulunmuştur. Bu araştırma sonucuna göre çocuklarda suçiçeği ile ilişkili hastaneye yatış oranlarının nadir olmadığı ve bunların üçte ikisini sağlıklı çocukların oluşturduğu bulunmuştur. Hastalığa bağlı mali yükün gösterilmesinde çok az olgunun hastaneye yatış ihtiyacı göstermesi nedeniyle hastanede yatış masraflarının, hastalığa bağlı mali yükü göstermede yetersiz olduğu belirtilmiştir. Suçiçeği nedeniyle hastaneye yatışın direkt maliyetinin 856 dolar ile 1407 dolar arasında değiştiği öngörülmüştür. Yine bu çalışmada, suçiçeği insidansının bir yaşın altındaki çocuklarda yüksek olması nedeniyle tüm toplumun aşılanması dışında bu çocuklar için bir korunma stratejisi olmadığı vurgulanmıştır. Suçiçeğine bağlı ciddi komplikasyonlar ve ölümleri önlemenin en gerçekçi çözüm yolunun evrensel aşılama olduğu bildirilmiştir[31].
Ankara’dan yapılmış bir diğer çalışmada da rutin aşılama dönemi öncesinde 2000-2009 yılları arasında Ankara ili verileri kullanılarak suçiçeğinin neden olduğu komplikasyonlar, finansal yük ve mortalite araştırılmıştır. Suçiçeğine bağlı hastaneye yatış oranı 10.6/100.000, mortalite oranı 3.03/100.000 olarak bulunmuştur. Bu çalışmada öncesinde sağlıklı olan çocukların ortalama hasta başına hastanede yatış maliyeti 1260 TL, tüm çocukların hastanede yatış maliyeti 1052 TL olarak bulunmuş, bu veriler kullanılarak tahmini Türkiye’ye ait total maliyet tüm çocuklar için 1.972.500 TL ve öncesinde sağlıklı olan çocuklar için 1.941.660 TL olarak hesaplanmıştır. Sonuç olarak suçiçeğine karşı ulusal aşılama programının ülkemiz için total maliyette önemli düşüşe neden olacağı kanısına varılmıştır[32].
Ankara ilinde 0-15 yaş grubunda suçiçeği seroprevalansının incelendiği bir diğer çalışmada 4-5 yaş grubunda seropozitiflik oranı %41.2, 10-11 yaş grubunda %80, 13-15 yaş grubunda %85 olarak bulunmuştur. Sonuç olarak suçiçeği enfeksiyonunun çoğunlukla erken çocukluk döneminde geçirilmesi nedeniyle vahşi tip VZV’ye karşı korunmanın en iyi yolunun aşılama olduğu belirtilmiştir[33].
Erzurum ilinde 30 yaş altında suçiçeği prevalansının incelendiği bir diğer çalışmada seroprevalans oranları; bir yaşta %16.7, dört yaşta %57.6, yedi yaşta %70, 10 yaşta %92.3 ve 10 yaş üstünde %86.8-96.4 arasında bulunmuştur. Sonuç olarak VZV enfeksiyonunun erken çocukluk döneminde görüldüğü, toplumda dolaşan vahşi tip VZV’ye karşı korunmanın en iyi yolunun aşılama olduğu ve suçiçeği aşısının Türkiye’de çocukluk dönemi aşılama programına alınması gerektiği belirtilmiştir[34].
Elazığ ilinde 1-16 yaş arasında 803 olguda suçiçeği seroprevalansının incelendiği bir çalışmada 1-4 yaş arasında suçiçeği seroprevalansı %26.8, 13-16 yaş arasında %90.8 olarak bulunmuş olup, suçiçeği seroprevalansının yaşla birlikte arttığı ve suçiçeği aşısının erken çocukluk döneminde yapılması gerektiği belirtilmiştir[35].
Ergenlerde suçiçeği seroprevalansının incelendiği 255 olguluk bir diğer çalışmada suçiçeği seroprevalansı %71 olarak bulunmuş olup, suçiçeği enfeksiyonunun erişkin dönemde ciddi komplikasyonlarla seyretmesi nedeniyle seronegatif ergenlere güncel ulusal aşı takviminde yer almayan suçiçeği aşısının yapılmasının yararlı olabileceği belirtilmiştir[36].
Manisa ilinde 7-15 yaş grubunda suçiçeği seroprevalansının incelendiği bir çalışmada ise suçiçeği seroprevalansı %61.6 olarak bulunmuş olup, seroprevalansın yüksek olması ve komplikasyonların ağır morbiditelere yol açması nedeniyle maliyet etkinliği gösterilmiş olan suçiçeği aşısının ülkemizde de rutin aşı programına alınmasının uygun olacağı kanısına varıldığı belirtilmiştir[37].
Ülkemizde suçiçeği aşısının rutin aşılama programına alınmasına dair yazılan bir derlemede yazar yetersiz de olsa Türkiye’de suçiçeği epidemiyolojisiyle ilgili verilere ve hastane yatış, maliyet etkinlik çalışmalarına dayanılarak ulusal bağışıklama programımıza suçiçeği aşısının dahil edilmesi, suçiçeği komplikasyonlarının ve bununla ilişkili hastaneye yatışların önlenmesinde büyük yarar sağlayacağını belirtmiştir[38].
Sonuç olarak; erken çocuklukta rutin aşılama programı, zosterin olası etkisi dikkate alınmadıkça, toplumsal açıdan her zaman tasarruf sağlayan bir uygulamadır. Benzer biçimde sağlık hizmeti açısından da aşılama maliyet-etkindir. Ancak bebeklerde rutin suçiçeği aşılaması yaşlı erişkinlerde zoster olgularının artmasına yol açabilir. Bu da rutin aşılamayla elde edilen sağlığa ve ekonomiye ilişkin kazançları etkisiz kılabilir. Yüksek risk taşıyan grupların aşılanması, maliyetetkin hatta tasarrufludur. Suçiçeği ile herpes zoster arasındaki dinamikler tam olarak bilinmedikçe, yüksek risk taşıyan grupların suçiçeğine karşı aşılanması mantıklı bir seçenek olabilir. Suçiçeği aşılamasına ilişkin özel harcamalar ve epidemiyolojik durumlar ülkeler arasında önemli farklılıklar gösterdiğinden ve bir ülkede elde edilen sonuçların başka bir ülkeye uyarlanması mümkün olmadığından her ülkeye özgü ekonomik incelemelerin yapılması gerekir. Ülkemizde suçiçeği prevalansını araştıran çok merkezli seroprevalans ve maliyet etkinlik çalışmalarının sayıları yeterli olmamakla birlikte mevcut bulgular eşliğinde suçiçeği aşısının rutin çocukluk dönemi aşılama programına alınmasının uygun olacağı kanısındayız.