Summary
Introduction: Febrile neutropenia, developing in hematological cancer patients, is a common complication requiring hospitalization and resulting in death. It is assumed that it is caused by infection until its reason is clarified. Hence, it requires a multidisciplinary approach and treatment as a medical emergency. For these patient groups, most of whom are at high risk, death caused by infection is attempted to be minimized by continuously updating treatment approaches. This study aimed to determine clinical characteristics, risk factors, distribution and frequency variance of isolated pathogens and impact in mortality of hematological cancer patients with febrile neutropenia prospectively.
Materials and Methods: In this study, 161 febrile neutropenia episodes of 99 patients with hematological cancer monitored between January 2012 and January 2013 in the Department of Hematology in the Hospital of our Medical Faculty were evaluated. Age, gender, underlying disease, chemotherapy regimens, hematologic and radiologic findings, antibacterial and fungal therapeutic regimens were recorded. Routine microbiological blood and urine cultures were performed. When necessitated, cultures from other sterile body sites were taken.
Results: Mean age of the patients in the study group was 50.7 ± 15.9. Mean duration of hospitalization was 29.7 ± 14.9 days. Meanduration of neutropenia was 14.6 ± 5.7 days. In 21% of the evaluated episodes, microbiologically defined infection was found, where clinically defined infection was determined in 40% and fever of unknown origin was determined in 39%. A total of 47 isolates were isolated in total. When distribution of all isolated microorganisms, in all cultures was evaluated, 40% were grampositives, 47% were gram-negatives and 13% were fungi. The most frequently observed microorganisms were coagulase negative staphylococci with 31% and Escherichia coli with 22%. In blood cultures, 58% were gram-positives, 32% were gramnegatives and 10% were fungi.
The most frequent febrile neutropenia treatment used in our center was carbapenem monotherapy. Mortality rate was 25.4%. Neutropenia duration and stage were the most important factors increasing mortality risk.
Conclusion: Febrile neutropenia is a complication which may result in mortality in patients with hematological cancer. In order to define treatment models, each center is supposed to determine its center’s microorganism spectrum and antibiotic resistance profiles periodically.
Introduction
Nötrofil sayısının azalması enfeksiyon riskini arttırmaktadır. Bununla birlikte nötropeninin şiddeti ve süresi enfeksiyon riskini belirgin olarak etkilemektedir. Özellikle nötropeninin derin (< 100/mm³) ve süresinin uzamış olması (> 10 gün) enfeksiyon gelişme olasılığını belirgin olarak arttırmaktadır. Bu hasta grubunda fagositik savunma işlevlerindeki bozukluklar, hücresel ve hümoral immün yanıt bozukluğu, anatomik bariyerlerdeki bozukluklar, primer hastalığa bağlı obstrüktif olaylar, medikal tedaviler ve aletsel girişimler de enfeksiyon gelişimi açısından önemli risk faktörleridir[2].
FEN tablosundan sorumlu tutulan başlıca etkenler şunlardır: gram-pozitif bakterilerden koagülaz-negatif stafilokoklar, Staphylococcus aureus ve enterokoklar; Gram-negatif bakterilerden ise E. coli, Klebsiella spp., Enterobacter spp. ve Pseudomonas aeruginosa’dır. Candida ve Aspergillus gibi etkenlerin neden olduğu fungal enfeksiyonlar ise nötropeninin uzadığı daha ileri dönemlerde gözlenmektedir[3].
Son yıllarda FEN'e yaklaşım konusunda önemli ilerlemeler kaydedilmiştir. Enfeksiyon paterni, çevresel faktörler ve antibiyotik direncindeki değişiklikler tedavi rehberlerinin evrensel uygulanmasına olanak tanımamaktadır. Her merkezin tedavi seçimi, baskın patojenler ve direnç paternleri göz önüne alınarak yapılmalıdır[4].
Bu çalışmada, hastanemiz hematoloji servisinde yatan hematolojik maligniteli hastalarda saptanan FEN atakları irdelenmiştir. Mikrobiyolojik açıdan FEN ataklarına neden olan enfeksiyonların kanıtlanma oranlarını, etken patojenlerin belirlenmesi ve farklı antibiyotik seçeneklerinin uygulanabilirlik durumlarını değerlendirilmesi amaçlanmıştır.
Methods
Çalışmaya alınan hastaların yaş, cinsiyet, altta yatan hastalık, aldıkları kemoterapi, takipleri sırasındaki kan sayımı sonuçları, görüntüleme yöntemlerindeki bulgular, uygulanan antibakteriyel veya antifungal tedavileri, granulosit colony stimulating factor (G-CSF) kullanım durumları kaydedildi. Hastalardan rutin kan ve idrar kültürü, gerektiğinde kateter giriş yeri, yara yeri, dışkı, boğaz, balgam ve diğer vücut sıvılarından kültür örnekleri alındı ve mikrobiyolojik açıdan incelendi. Koagülaz negatif stafilokok gibi cilt flora bakterileri üretildiğinde en az iki kan kültüründe aynı etkenin üretilmesi anlamlı olarak kabul edildi.
Posteroanterior akciğer grafisi, ultrasonografi (USG) ve yüksek rezolüsyonlu bilgisayarlı tomografi (YRBT) gibi görüntüleme yöntemleri ise gerekli görülen hastalarda uygulandı. YRBT’de nodül, halo işareti, hava yarımay veya kavitasyon görülmesi olası fungal enfeksiyon açısından anlamlı olarak değerlendirildi. Olgularda risk faktörleri olarak; yaş, cinsiyet, altta yatan primer hastalık (hematolojik kanser), nötrofil sayısı, nötropeni düzeyi (derin nötropeni: nötrofil sayısı < 100/mm3), nötropeni süresi, hastanede kalış süresi değerlendirildi.
Mikrobiyolojik olarak kanıtlanmış enfeksiyonlar; kan kültürü pozitif ancak klinik odak tanımlanmayan veya kan kültürü pozitif/negatif olan ancak klinik odakta mikrobiyolojik olarak etkenin belirlendiği enfeksiyonlar. Klinik olarak saptanmış enfeksiyonlar; klinik olarak belirlenmiş ancak mikrobiyolojik olarak etkenin gösterilemediği enfeksiyonlar, nedeni bilinmeyen ateş ise ateşi olan nötropenik hastada kültürlerin steril kalıp, üçüncü günde henüz tanıya ulaşılamadığı, etken ve odağın belirlenemediği enfeksiyonlar olarak tanımlandı. EORTC/MSG kriterlerine göre kanıtlanmış invaziv fungal enfeksiyon (İFE); doku örneklerinde histopatolojik invazyonun gösterilmesi ve/veya kültürde Aspergillus türlerinden birinin üremesi; yüksek olasılıklı İFE bir konak faktörü, bir klinik ve bir mikrobiyolojik faktörün varlığı; düşük olasılıklı İFE için ise mikrobiyolojik bulgu olmadan bir konak ve bir klinik faktörün varlığı arandı[5, 6]. Pneumocystis pnömonisi klinik (pulmoner infiltrat), radyolojik (interstisyel opasite, septal kalınlık artışı) ve mikrobiyolojik faktörlerin (birden fazla mikrobiyolojik örnekte etkenin saptanması) pozitifliği varlığında kanıtlanmış olgu şeklinde tanımlamaktadır[7].
FEN tedavisinde kullanılan antibiyotikler monoterapi veya kombine tedavi olarak uygulandı.Semptom ve bulgulara, klinik veya laboratuvar endikasyonuna göre üçüncü antibakteriyel veya antifungal tedaviye eklendi.
Verilerin analizi için SPSS Windows 20 programı kullanıldı. Sayısal değişkenler için ortalama ± standart sapma (minimum-maksimum) şeklinde gösterildi. Karşılaştırmalı analizlerde kategorik değişkenlerde Chi-kare (x2) testi, anlamlı risk faktörlerini çok değişkenli incelemek için lojistik regresyon analizi kullanıldı, diğer değişkenler ise olgu sayısı ve yüzde (%) olarak ifade edildi.
Results
Tablo 1: Nötropenik ateş olgularının demografik özellikleri ve risk faktörleri
Toplam 161 FEN atağının 145’inde kemoterapi veya kök hücre nakli tedavisi uygulanmış olup, 100 FEN atağı kemoterapi sırasında veya sonrasında gelişirken, 45 atak yeni tanı almış fakat kemoterapiye başlanmamış olgularda saptandı.
161 epizodun 31 (%19.2)’inde bakteremi ve üçünde de kandidemi saptanmıştır. Klinik olarak saptanan enfeksiyon odakları sıklık sırasına göre %15.3 pnömoni, %13.6 oral mukozit, özofajit, %5.8 gastroenterit, %4.2 yumuşak doku ve kateter giriş yeri enfeksiyonudur. Mikrobiyolojik olarak kanıtlanan enfeksiyonlar sırasıyla kan kültüründe üreme %8.0 (31/383), idrar kültüründe üreme %5.9 (8/134) olarak saptandı. Kan kültürlerinde üreme saptananların %58 (18/31)’ini gram pozitif bakteriler, %32 (10/31)’sini gram negatif bakteriler ve %9.6 (3/31)’sını Candida türleri oluşturmaktaydı. Gram-pozitif etkenler içinde en sık koagülaz negatif stafilokok (KNS) izole edildi. Atakların 118’inden (%73.2) idrar kültürü alındı. En sık üreyen mikroorganizma E.coli olarak belirlendi (Tablo 2).
Tablo 2: Febril nötropeni ataklarında izole edilen mikroorganizmaların dağılımı
İki hastanın kan kültüründe, bir hastanın kan ve idrar kültüründe Candida türleri izole edilirken, bir hastada maksiller sinüsten elde edilen operasyon materyalinin mikrobiyolojik ve histopatolojik olarak değerlendirilmesi ve etkenin (A. flavus) kültürde izole edilmesiyle invaziv aspergilloz tanısı konuldu.
FEN ataklarının %80’inde akciğer grafisi, %15’inde USG ve %75.1’inde YRBT uygulandı. Atakların %75.15’inde en az bir kez YRBT uygulandı. YRBT’de en sık patolojik görünüm erken dönem bulgularından olan nodül ve/veya buzlu cam (%31.9) görünümü olmuştur. YRBT’de etrafında halo bulunan nodül, hava yarımayı veya kavitasyon gibi bulgular muhtemel invaziv fungal enfeksiyon olarak değerlendirildi. 15 atakta (% 9.3) ise retikülonodüler infiltrasyon, interlobuler septal kalınlaşma görülmesi gibi radyolojik bulgular nedeniyle pneumocystis pnömonisi düşünüldü. Pneumocystis enfeksiyonundan şüphelenilen olguların mikrobiyolojik örneklerinde üreme saptanmamıştır.
Atakların 18 (%11.1)’inde G-CSF, %9.9’unda 1 mg/ kg’ın üzerinde steroid kullanıldı. Tedavide %90.5 kombine antibiyotik tedavisi, %9.5'inde ise monoterapi uygulandı. Kombine tedavide en sık antipseudomonal betalaktam ve aminoglikozit kullanıldı. Atakların 49’unda ise üçlü antimikrobiyal tedavi başlanmış olup anti pseudomonal beta-laktam + aminoglikozit kombinasyonuna ek olarak en sık antifungal daha az olarak da teikoplanin veya vankomisin tedavisi uygulandı.
Antifungal tedavi (ampirik/preemptif); 106 (%65.8) febril nötropenik atakta mevcut tedaviye sonradan eklendi. Yedi atakta kaspofungin, 13 atakta lipozomal amfoterisin B kullanılırken 3 atakta amfoterisin B deoksikolat, 22 atakta mukozit ve/veya özofajit saptanması nedeniyle ampirik vorikonazol tedavisi başlandı (Tablo 3).
Tablo 3: Febril nötropenik ataklardaki ampirik antibiyoterapi
Ataklar sırasında toplam 41 hasta (%25.4) kaybedildi. Mortalite ile ilişkili risk faktörlerinin belirlenmesi amacıyla mortalite ile cinsiyet, yaş, yatış süresi, nötropeni süresi, ampirik antibiyotik kullanımı arasındaki ilişki incelendi (Tablo 4).
Tablo 4: Febril nötropenik ataklarda moralite ile ilişkili risk faktörleri
Yedi hasta sepsis nedeniyle kaybedildi. Sepsis nedeniyle kaybedilen hastalardan birinin kan kültüründe C. albicans ve C. glabrata ürerken, iki hastanın kan kültüründe de metisilin dirençli koagülaz negatif stafilokok, iki hastada genişlemiş spektrumlu betalaktamaz (ESBL) pozitif E.coli, bir hastada ESBL pozitif K. pneumoniae, bir hastada ise Acinetobacter baumanni ürediği görüldü.
Discussion
FEN tanısı konulan hasta enfeksiyon odakları açısından değerlendirilmeli ve enfeksiyon kaynağını ortaya koymak amacıyla mikrobiyolojik incelemeler yapılmalıdır. Bu hastalarda enflamasyona ait semptom ve bulgular görülemeyebilir. Konak savunmasının bozuk olması nedeniyle mikroorganizmalara karşı akut faz reaktanları ve endojen pirojenler yeterince oluşturulamadığı için enfeksiyon tablosu silik seyretmektedir. Enfeksiyona ilişkin saptanan tek belirti çoğunlukla ateşin varlığıdır. Bu durum saptanan enfeksiyon oranını da etkilemektedir. Klinik olarak saptanan enfeksiyon odağı olarak sıklıkla oral mukozit, yumuşak doku enfeksiyonu, pnömoni ve gastroenterit bildirilmektedir[3, 9, 10, 11].
FEN’li hastaların %20-25’inde bakteriyemi, %25’inde bakteriyemi dışında mikrobiyolojik olarak kanıtlanmış enfeksiyonlar, %25’inde klinik olarak gösterilmiş enfeksiyonlar ateşin gelişiminden sorumlu tutulmaktadır[12]. Hastaların %20-25’nde ise ateş nedeni ilaç kullanımı, kan transfüzyonu ve tümör nekrozu gibi enfeksiyon dışı sebepler de olabilir. Bununla birlikte, akut lösemili hastalarda, ağır gram-negatif bakteri enfeksiyonu riski artmışken, kronik lenfositer lösemi ve multiple miyelom vakalarında stafilokoklar, streptokoklar ve pnömokoklar gibi invaziv bakterilere karşı duyarlılık artmıştır. Bunun tersine lenfoma hastalarında hücresel immünite hasarlı olduğundan viral ve fungal enfeksiyon riski artmıştır[13]. FEN’li hastalarda enfeksiyonların epidemiyolojisi ve başlıca enfeksiyon etkenleri sürekli değişmekte ve bakteriyel direnç oranı da artmaktadır. Yetmişli yıllarda gram-negatif bakteriler daha sık enfeksiyonlara neden olurken, seksenli yıllarda koagülaz negatif stafilokoklar başta olmak üzere gram-pozitifler ön plana çıkmıştır.
Doksanlı yılların sonlarında gram-negatif ve grampozitif bakteriler benzer oranlarda izole edilirken 2000’li yılların başında tekrar gram-negatif etkenler ön plana çıkmıştır[9]. Gram-pozitif bakteriyemi açısından risk faktörleri uzun süre kateter kullanımı, yüksek doz kemoterapiye bağlı mukozit ve antibiyotik proflaksisidir. Ülkemizde yapılan bir çalışmada febril nötropenik hastalardan alınan 3342 kan kültürünün 625 (%18.7)’inde üreme saptanmıştır. Üremelerin %69’unda gram-pozitif, %31’inde ise gram-negatif bakteriler saptanmıştır[14, 15].
Çalışmamızda atakların %21.1’inde bakteriyemi tespit edilmiş olup, literatür ile uyumlu bulunmuştur[16, 17]. Klinik ve/veya mikrobiyolojik enfeksiyon odağı atakların % 64.4’ünde saptanmıştır. Klinik olarak en sık pnömoni, mukozit ve gastrointestinal sistem enfeksiyonları tanımlanmıştır. Kandemir ve arkadaşları, 81 febril nötropeni atağını değerlendirdikleri çalışmada enfeksiyonların %41’ini klinik olarak, %28’ini mikrobiyolojik olarak tanımlamışlar, %31’inde ateşin nedenini bulamadıklarını bildirmişlerdir[3]. Son yıllarda yapılan bazı çalışmalarda gram-negatif bakterilerin sıklığında yeniden bir artış gözlendiği de bildirilmektedir[18, 19]. Kandemir ve arkadaşlarının çalışmasında, FEN etkeni olan gram-negatif mikroorganizmalar %50, grampozitifler %30 oranında bildirilmiştir. Gram-negatiflerden en sık E. coli (%28), gram-pozitiflerden koagülaz negatif stafilokok (%14) izole edilmiştir. Gaytan-Martinez ve arkadaşları da %33 oranıyla en sık E. coli, ikinci sırada koagülaz-negatif stafilokok (%29) izole etmişlerdir[3, 18].
Çalışmamızda, en sık izole edilen etkenler %46.8 gram-negatif bakteriler olmuş ve ilk sırada E. coli (%22.2) en sık izole edilirken gram-pozitif etkenler %42.2 oranında saptanmış olup ilk sırada koagülaznegatif stafilokoklar (%31.1) yer almaktadır. İdrar kültürlerinde ise en sık E.coli üremiş olup literatürle uyumludur.
Son yıllarda yapılan çalışmalarda FEN'li hastalarda prognozu belirlemeye yönelik çeşitli risk faktörleri dikkate alınmıştır. Bu çalışmalar içinde günümüzde en yaygın kabul göreni "Multinational Association for Supportive Care in Cancer (MASCC)" tarafından geliştirilen ve hastaları düşük-yüksek riskli olarak ayıran risk sınıflamasıdır[19]. Ataklarımız bu sınıflamaya göre gruplandırılmamıştır.
Hastalarda uzun süren ciddi nötropeni atakları ve geniş spektrumlu antibiyotik kullanımı giderek artan boyutta sorun oluşturan bir diğer mikroorganizma grubu olan mantarların sıklığında da artışa zemin hazırlamaktadır. Çalışmamızda fungal enfeksiyon tanısı konulan üç hastanın kan kültüründe, bir hastanın ise idrar kültüründe Candida spp. izole edilirken bir hastaya mikrobiyolojik ve histopatolojik olarak invaziv aspergilloz tanısı konuldu. Bu hastalarda mortalite oranı 4/5 (%80) olarak saptanmıştır.
Kandidanın yol açtığı mukozal enfeksiyonlarının tedavisinde ilk seçenek olarak flukonazol tercih edilmekle birlikte vorikonazol ve diğer triazoller de alternatif olarak önerilmektedir. Literatürde karşılaştırmalı çalışmalarda hem etkinlik hem de tolere edilebilirlik açısından flukonazol ve vorikonazol benzer sonuçlar sergilemişlerdir[20-22]. Ancak özellikle hematolojik maligniteli hastalarda C. krusei 'de intrensenk flukonazol direncinin bulunması ve başta C. glabrata olmak üzere çeşitli Candida suşlarında flukonazole direnç saptanması, albicans dışı Candida türlerindeki sıklığın son yıllarda artışı, flukonazolun aspergillus gibi küf mantarlarına etkisiz olması göz önünde bulundurulduğunda, bu hasta grubu için mukozal kandida enfeksiyonlarının empirik tedavisinde vorikonazol daha iyi bir alternatif olabilir.
FEN hastalarında en sık görülen viral etkenler HSV (Herpes Simplex Virüs), VZV (Varicella Zoster Virüs) ve CMV (Cytomegalovirüs)'tür. Kemoterapi alan hastalarda HSV’ye bağlı gelişen özafajit makroskopik olarak Kandida enfeksiyonuna benzer, histopatoloji-kültür ile ayırt edilebilir. CMV pnömonisi özellikle kemik iliği tranplantasyonu yapılan hastalarda önemli bir etkendir. Antijen tayini ve Polimeraz zincir reaksiyonu (PZR) gibi yöntemler ile hızlı tanı konulabilmektedir.
Febril nötropenide ampirik antibiyotik tedavi rejiminin seçiminde hastaların düşük veya yüksek riskli olarak iki ayrı kategoride değerlendirilip her grup için farklı tedavi uygulanması kabul görmektedir. Yüksek riskli febril nötropenik hastalarda ampirik antibakteriyel tedavi için genel olarak üç alternatif rejim söz konusudur. Bunlardan ilki tek başına antipsödomonal betalaktam uygulaması (monoterapi), ikincisi antipsödomonal etkili bir beta-laktam antibiyotiğe aminoglikozid eklenmesi (kombine tedavi), diğeri ise tanımlanmış risk faktörlerini içeren olgularda dirençli gram-pozitiflere etkili glikopeptid ilave edilmiş kombine tedavinin kullanılmasıdır[5, 23].
Çeşitli antibiyotiklerin monoterapide kullanımı ile ilgili yapılan çalışmalarda ise bu yaklaşımın kombinasyon tedavisi kadar etkin olduğu gösterilmiştir[24]. Çalışmamızda yer alan hastaların parenteral ampirik monoterapi (%9.5), kombinasyon tedavisi veya glikopeptid eklenmiş kombinasyon tedavisi (%90.5) başlanmış olup, kombinasyon tedavisinde en sık antipseudomonal penisilinler ve aminoglikozidler kullanılmıştır.
Tanımlanmış risk faktörlerini (başlangıçta hipotansiyon veya septik şok, kateter enfeksiyonu şüphesi veya varlığı, kan kültüründe henüz tanımlanmamış gram-pozitif bakteri, metisiline dirençli S.aureus veya penisiline dirençli S. pneumoniae ile kolonizasyon) taşıyan hastalarda, ampirik tedaviye glikopeptid eklenmesi önerilmektedir. Yirmi yedi atakta, 72. saatte tedaviye rağmen düşmeyen ateş, pnömoni ve deri-yumuşak doku enfeksiyonu nedeniyle tedaviye glikopeptid veya linezolid eklenmiştir. Kombine ampirik antibiyotik tedavisi başlanan yüksek riskli hastalarda 48-72 saatte yanıtsız tedaviye glikopeptid eklenmesi; buna rağmen 5-7 gün içinde ateş düşmezse amfoterisin B eklenmesi önerilmektedir. Yetmiş ikinci saatte yanıt alınamayan olgularda tedaviye vankomisin veya teikoplanin eklenmiş, buna rağmen beş gün içinde ateşi düşmemişse kültür sonuçları da dikkate alınarak tedaviye amfoterisin B eklenmiştir[5, 23, 25]. Atakların %34.1’inde ateşin 5 günden kısa sürdüğü saptanmıştır.
G-CSF kullanımının nötropeni süresini, antibiyotik kullanımı ile hastanede yatış süresini ve ateşli gün sayısını kısalttığına dair yayınlar çoğunluktadır. Febril nötropeni riskinin %20’nin üzerinde olduğu kemoterapi rejimlerinin kullanılacağı durumlarda klinik olarak yarar sağlar. Özellikle FEN riski yüksek hastalarda profilaktik kullanımı FEN tedavi kılavuzlarına geçmiştir[5, 26-28]. Çalışmamızda atakların %11.1’in de G-CSF kullanıldı ancak G-CSF’in mortalite ve morbiditeye etkisi değerlendirilmedi.
Hematolojik maligniteli febril nötropenik hastaların değerlendirildiği çalışmalarda %5-42 gibi geniş bir aralıkta mortalite oranı rapor edilmiştir[9, 16, 17, 27]. Çalışmamızda febril nötropeni ile ilişkili mortalite oranı %25.4 olarak saptandı. Kaybedilen 41 olgumuzun 14’ü klinik ve/veya mikrobiyolojik olarak tanımlanmış enfeksiyonları olduğundan ölüm nedenlerinin çoğunlukla enfeksiyonlara bağlı olarak geliştiği düşünülmektedir. Çalışmamızda febril nötropeni ataklarının 71’inde nötrofil sayısı 100-500/mm3 iken, 90’ında < 100/mm3 idi. Olguların ortalama nötropeni süresi 14.6 ± 5.7 gün iken kaybedilen olgularda bu süre 18.4 ± 1.2 gün olarak saptanmış olup çoğunlukla derin nötropenik oldukları görüldü. Bu nedenle hematolojik maligniteli hastalarda nötropeni süresinin uzadığı durumlarda enfeksiyon gelişiminin engellenmesi amacıyla korunma ve kontrol önlemleri özenle uygulanmalıdır. Enfeksiyon kontrolüne yönelik nötropenik hastaların tek kişilik odalarda izlenmesi önerilir. Hastanın vücut sıvılarıyla temas edilmesi beklenen her durumda standart önlemler gereği eldiven takılmalı ve çıkarıldıktan sonra eller yıkanmalıdır. Nötropenik hastalar da el hijyeninin önemi konusunda bilgilendirilmelidir. Ayrıca allojeneik kemik iliği alıcıları için hazırlanan odalardaki havalandırma sisteminde “High-Efficiency Particulate Air (HEPA)” filtreleri bulunmalıdır[29].
Merkezimizde tek kişilik odaların sayısı sınırlı olup, odalarda ortak lavabo kullanılmakta, HEPA filtre bulunmamaktadır. El yıkama, maske ve enfeksiyon kontrol hemşiresi gözetimi gibi önlemler alınmakta olup fiziksel şartlardaki yetersizliklerin mortalite oranındaki yükseklikte etkili olabileceği düşünülebilir.
Sonuç olarak; hematolojik maligniteli hastalar; immünsüpresif özel hasta grubu olduklarından takipleri sırasında FEN atağı yönünden yakın izlemleri gereklidir. FEN'de farklı tedavi yaklaşımları bulunmakla birlikte, başarı enfeksiyonun tipi, merkezin florası ve direnç durumu, altta yatan hastalık gibi birçok faktöre bağlıdır. Nötropenik ateş saptandığında enfeksiyon odağını belirlemeye yönelik mikrobiyolojik ve klinik yaklaşımların dikkatle yapılması, ampirik antimikrobiyal tedavinin hızlı bir şekilde başlatılması, tedavi yanıtının izlenmesi morbidite ve mortaliteyi azaltmada önemli yaklaşımlar olacaktır. Febril nötropenili hastaların takip edildiği kliniklerde bu çalışmaların sürdürülmesi ve elde edilen verilerin dökümante edilerek, olası etkenlerin ve direnç profili tahmininin ampirik tedavide yol gösterici olacağını düşünmekteyiz.